Aile Eğitimi

Aile Eğitimi

Çocuğum Okula  Başlıyor!

Okulların açıldığı, çocuklarımızın öğrencilik ve okul ile yeni tanıştığı aydayız. Pek çok aile, çocuğun yaşantısında yeni ve ilk olan bu sürece, çocuklarını alıştırma derdinde. Üstelik bazı aileler için, bu süreç zor ve sancılı geçebiliyor.

“Okula İlk Adım” sürecini kolaylaştırmak için, anne- baba olarak öncelikle kendimize bakmak, kendimizden emin olmak, kendi içimizde net ve tutarlı davranmak ve hem eğitimcilere hem de uzmanlara güven duyabilmek oldukça önemlidir.

Bazen çocuklar okula gitme konusunda ailelerine zorlu saatler yaşatabilirler. Anne ve babalar çocuklarını okula bırakırken ya da okuldan alırken çocuklarının çeşitli protestolarıyla karşılaşabilirler. Çocukların okula gitmeyi reddetmelerine bazen baş ve mide ağrısı ya da mide bulantısı gibi fiziksel şikayetler de eklenebilir. Bazen sınıfın ve okul yaşantısının zor ve sıkıcı olduğundan, bezen de öğretmenlerinin “takmasından” yakınırlar. Çocuğunuz bu şikayetlerini evde size ya da okulda öğretmenine ya da okul müdürüne iletebilir.

Çocuğun okula gitmeyi istememesi genellikle evden, evde alışık olduğu düzeninden veya anne-babasından ayrılmak istememesiyle ilgilidir. Bazen çocuklarından ayrıldıkları için kendileri de huzursuz olan anne-babalar, çocuğun aklına bilmeyerek okul korkusunu sokabilirler. Ailenin bu tutumu, çocuğun ileride bunu size karşı kullanmasına sebep olur. Bu tür durumlarda, çocuklar bir okul gününü evde geçirebilmek için anne ve babalarının zayıflıklarından faydalanırlar. Bu nedenle anne ve babaların, çocuklarını okula hazırlarken net ve kararlı olması çok önemlidir.

Çocuğunuzu okula bırakırken, anlayışlı ama kararlı bir şekilde ona şu açıklamada bulunabilirsiniz: “Bu hafta senin için bir ilk. Okul/ yuva hayatına başlamak konusunda kaygılı olmanı anlıyorum. Ama daha önce de konuştuğumuz gibi senin yaşındaki pek çok çocuk okula gidiyor ve bazen bu kaygıyı yaşayabiliyor. Daha önce öğretmeninle de tanıştık. Okulda yeni arkadaşların olacak, onlarla da tanışacaksın. Okulda oynayacağın oyunların, yapacağınız etkinliklerin ve çalışmaların keyfini çıkarmaya çalış. Burada çok keyifli vakit geçirebilirsin. Seni almaya geldiğimde de bana neler yaptığını anlatabilirsin.”

Çocuğun okula uyum sürecini kolaylaştırmak için ekip halinde çalışmak çok önemlidir. Anne ve babalar, eğitimcilerle ve uzmanlarla etkin bir iletişim halinde olmalıdırlar. Çocuğunuza nasıl yaklaşabileceğiniz konusunda, bu ekiple ortak bir hareket planı doğrultusunda ilerlemek ve tutarlı bir tavır sergilemek, çocuğunuzun okula uyum sürecini kolaylaştıracaktır.

Çocuğunuzun Okula Uyum Sürecini Kolaylaştırmak İçin:

  1. Ev ile okul arasında bir bağ kurulması yararlı olacaktır. Bu bağı oluşturmak için evde bir pano yapın ve çocuğunuzun okuldaki etkinliklerini ve yaptıklarını bu panoda sergileyin. Çocuğunuzun evde sizinle birlikte yaptığı resimleri ya da çalışmaları ise öğretmenine hediye olarak götürmesini isteyin. Eğer çok sevdiği bir oyuncağı varsa onu yanında götürmesine izin verebilirsiniz. Yanında tanıdık bir şey bulundurması ilk günlerde çocuğunuzun kendini güvende hissetmesine yardımcı olabilir.
  2. Okulla ilgili korkuları hakkında çocuğunuzla konuşun, onu yatıştırmaya çalışın. O okuldayken, gün içinde sizin nerelerde olacağınız, okulda acil bir durum olursa onunla kimin ilgilenebileceği ve korkuları olduğunda okulda bunu kimlerle konuşabileceği hakkında çocuğunuza bilgi verin. Okuldaki rutin hakkında çocuğunuzu mutlaka bilgilendirin. Çünkü çocuğunuzun kaygı yaşamasına neden olan belirsizliktir.
  3. Sabah evden çıkarken çok fazla çatışmaya girmemeye özen gösterin (özellikle giydikleri ve yedikleri ile ilgili).
  4. Okula düzenli devam etmesi konusunda net ve tutarlı davranın. Onun için kaygılandığınızı sözlü iletişimle ya da beden hareketlerinizle belli etmeniz durumunda, çocuğunuz bu durumdan hemen faydalanmaya çalışacak ve o gün ya da sonrasında okula gitmemek konusunda sizi ikna etmeye uğraşacaktır.
  5. Bir kere bile olsa, önemli bir engel (hastalık, kaza, doğal afet vb.) olmadığı takdirde, çocuğunuzun okula gitmeme ısrarını kazanmasına izin vermeyin. Başa çıkmakta zorlandığınız noktalarda okul personelinden ve uzmanlardan yardım istemeyi unutmayın.
  6. Okul saatleri dışında, çocuğunuzla evde kaliteli ve bol etkileşimli zaman geçirmeye çalışın. Birlikte oyun oynayın, onun keyif aldığı bir etkinliği gerçekleştirin.

Anne-baba-ergen Üçgeninde İletişim Ve Etkili İletişim İçin Püf Noktaları

Ergenlik dönemindeki çocuğunuzla iletişim kurmak sizin için genellikle zorlayıcı olabilir. Çünkü ergenlik döneminde, ergen hayatındaki fiziksel, duygusal ve sosyal değişimleri, anne ve baba ise değişen çocuğunu anlamaya çalışmakla uğraşır. Bu süreçte, anne ve babalar çocuklarını büyütürken değişik pek çok yanlış davranışta bulunabilirler. Çocuğa karşı gösterilen yanlış tutumlar her ailede değişkenlik gösterebilir.

Psikolojik danışmanlık sürecinde genellikle, aileler bizlerden, ergenlik dönemindeki çocuklarıyla nasıl iletişim kurabilecekleri ve nasıl başarılı ebeveyn olabilecekleri ile ilgili püf noktaları, hatta deyim yerindeyse formüller isterler.

Ancak danışmanlık sürecindeki gözlemlerimin gösterdiği, sorun yaşayan ailelerin hemen hepsinde olan ortak yanlışın, “anne ve babanın birbirine karşı olan tutumu” ve “ebeveynlerin çocuğa karşı olan ortak tutarlılıkları” ile ilgili olduğudur.

Bu nedenle, bu makalede öncelikle “Anne-Baba-Çocuk” arasındaki iletişim üçgeninde üzerinde durulması gereken temel başlıklara ilişkin yol gösterici bilgilere, ardından ise ergenle iletişim kurarken ailenin dikkat etmesi gereken bazı püf noktalarına yer verilmiştir.

  • İletişim: Aile bireylerinin birbirlerine karşı duygularını ve ne düşündüklerini içtenlikle ifade edebilmeleri çok önemlidir. Aile içinde herkesin görüş ve fikirlerini açıklamasına izin verilmesi, her aile üyesinin fikirlerinin saygıyla karşılanması, aile içindeki iletişimi kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Sadece babanın ya da annenin, görüşlerini ifade ettiği ama çocuğun görüşlerinin sürekli baskılandığı bir aile ortamında sağlıklı bir ilişkiden bahsetmek mümkün olmaz.
  • Anababa liderliği: Anne ve baba aileyi ortak bir liderlikle, net açıklayıcı ve tutarlı mesajlar vererek yönetmelidir. Aileyi ilgilendiren belli konularda liderlik annede iken, başka alanlarda idare babada olmalıdır. Aile içinde anne ve baba rollerinin, çocuğun anlayabileceği şekilde açık, net, tutarlı olması gerekir.
  • Disiplin: Annebaba otoritesinin olması ile, otoriter davranışın olması birbiriyle karıştırılmamalıdır. Çocukların, idarenin annebabada olduğunu algılaması önemlidir. Aile içindeki tüm aile üyelerinin uyması gereken kuralları ve çocuğunuzun üstlenmesini beklediğiniz sorumlulukları, sert ve katı bir tutumla izah etmek yerine, anne ve baba olarak kendi aranızda tutarlı davranarak ve çocuğunuza model olarak açıklamanız çok daha uygun olacaktır.
  • Kişisel sorumluluk: Ailenin her üyesi kendi davranışlarının sorumluluğunu taşımayı kabul etmelidir. Kaç yaşında ya da hangi konumda olursa olsun, her birey zaman zaman hata yapabilir. Ergenin hata yapması, onun sürekli aynı hataları tekrar edeceği ya da kötü bir insan olduğu anlamına gelmez. Bu hatalarının kendi payına düşen kısımlarıyla ilgili sorumluluk alması ve hatalarının etkilerini ve sonuçlarını fark edebilmesi her şeyden önemlidir. Ergenin bu aşamaya gelebilmesi için, anne ve baba önemli bir rol modeldir.
  • Başkalarına saygı: Anne ve babanın önce birbirlerine, sonra çocuklarına ve başkalarına saygı göstererek olumlu model olması çok önemlidir. Eğer baba, çocukların annesini aşağılıyorsa ya da anne çocukların babası ile alay ediyorsa, çocuklar bu yaklaşımlardan olumsuz çıkarsamalar yapacaklardır. İleride ise ne ailesi olarak size ne de çevresindeki insanlara saygı duymayı öğrenemeyecektir.
  • Birbirini sevmek: Anne ve babasından ilgi göremeyen çocuk, ilgiyi başka yerlerde arar ve bulamazsa öfke hisseder. Eğer çocuk bu öfkeyi kendine yöneltirse, keder ve ümitsizlik hisseden çocuk içine kapanabilir. Ya da öfkesini çevresine yönelten çocuk, her zamankinden daha saldırgan, yıkıcı ve uyumsuz davranışlar sergileyecektir. Böyle bir durumda, bu çocuğun aklından geçen düşünce şu olabilir: “Eğer annem ve babam bile beni sevmiyorsa, hayatta hiç kimse beni sevmeyecektir, ben sevilmeye değer biri değilim!”
  • Bir arkadaş ve ebeveyn olmak arasındaki sınırı koyabilmek: Bazı anne ve babalar, çocuklarıyla daha yakın iletişim kurmak adına arkadaş rolüne daha fazla önem verip, ebeveyn rolünü hafife alabilirler. Bazen ebeveyn, çocuğunun “en iyi arkadaşı” olmaya çalışır. Oysa ergenlerin pek çok arkadaşı olabilir ama sadece tek bir anne ve babası olur. Ebeveynler arkadaş olmak uğruna, çocuklarını anne ve baba rolünden mahrum etmemelidir.
  • Çocuğuna sevgi göstermek: Yaşı kaç olursa olsun, tüm çocuklar ebeveynleri tarafından sevilmek ister. Pek çok ebeveyn, her açıdan kendini iyi bir aile olarak algılamasına rağmen, önemli bir noktayı göz ardı edebilir: “Sevgimizi yeterince göstermek.” Özellikle bizim toplumumuzda, bazı babalar “sevgilerini göstermek” dışında iyi bir eştir ya da babadır. Babası tarafından sevilmediğini hisseden ergenin ailesiyle görüşüldüğünde, şöyle bir savunma cümlesiyle karşılaşırız: “Babası onu gerçekten çok seviyor, ama işte sevgisini gösteremiyor.” Anne babaların diğer bir yanılgısı ise “Çocuğumuz, bizim onu ne kadar çok sevdiğimizi biliyordur” düşüncesidir. Oysa hem çocukların, hem ergenlerin, hem de yaşı kaç olursa olsun tüm bireylerin sevildiklerini hissetmeye ve görmeye ihtiyaçları vardır. Aile üyelerinin birbirlerine olan sevgilerini ve yakınlıklarını hem söz, hem de davranışları ile gösterebilmeleri çok önemlidir.

ÇOCUKLARI ERGENLİK DÖNEMİNDE OLAN EBEVEYNLERE
İLETİŞİMLE İLGİLİ DİĞER PÜF NOKTALARI
• Konuşma isteği çocuğunuzdan gelirse konuşmak daha kolay olacaktır. Bir taraf konuşmayı istemeyince ve bu istemeyen taraf ergenlik dönemindeki çocuğunuz ise, o konuşmanın keyifli ve verimli olması pek mümkün olmaz. Eğer zorlama yoluyla çocuğunuzla bir konuşma yapmaya  Eğer sizinle hazırlanıyorsanız, biraz direnişe hazır olmalısınız  ergenin kendiJkonuşmak, fikri ise hem daha istekli olacak, hem de sizin anlattıklarınızın üzerindeki etkisi daha güçlü olacaktır. Sizin konuşmak istediğiniz bir zamanda, çocuğunuz konuşmak istemeyebilir ve sizi reddedebilir. Eğer o anda konuşmak istemiyorsa, onun konuşmak isteyeceği başka herhangi bir zamanda, sizin de konuşmak ve paylaşmak için hazır olduğunu çocuğunuza belirtip, geri çekilin. Ama konuşmak istediğiniz konunun üzerinin örtülmesine de izin vermeyin.

  • Çocuğunuzla konuşurken kendiniz olun. Çocuğunuzla rahat ve samimi bir ortamda, en doğal halinizde, olduğunuz gibi konuşun. Bazı aileler, ergenlik dönemindeki çocuklarını anladıklarını göstermek için sanki kendileri de genç bir çocukmuş gibi davranırlar. Ama bu yaklaşım, ergenlik dönemindeki çocuğunuza sahte ve itici gelebilir. Bunun tam tersi, aşırı gururlu ve katı olmanızın da bir yararı olmaz.
  • Bir konu hakkındaki görüşünüzü belirtirken dürüst olun. Hiçbir zaman eğriye doğru demeyin. Örneğin, yalan söylemek gibi ahlaki gelişime dayanan bir davranışı “yalan değil, yanlış söylenmiş sözler” olarak tanımlamayın.
  • Ergenin cevap vermesini yüreklendiren sorular sorun. Çocuğunuza suçlayıcı ya da yargılayıcı sorularla yaklaşmayın. Örneğin, “Neden bu kadar kabasın, inatçısın, tembelsin? Kime çektin bilmem ki?” gibi sorular, çocuğun kendini savunmaya almasına ve onun da size karşı agresif yaklaşmasına sebep olur. Çocuğunuzla daha iyi iletişim kurmak için sorularınıza, “…… hakkında ne düşünüyorsun? Senin fikrine göre ………..’nın sebebi ne olabilir?” gibi cümlelerle başlamanız daha uygun olacaktır.
  • Ergen çocuğunuzun konuşmasına izin verin. Bazen anne ve babalar çocuklarından şikayetçi oldukları durumlarda, “Bunu neden böyle yaptın/yapmadın?” gibi soruları arka arkaya sıralarlar. Oysa bu peşpeşe sıralanan sorular, suçlayıcı bir anlam içerdiği gibi çocuğun konuşmasına da fırsat vermez. Eğer ebeveyn durmaksızın, nefes almadan konuşursa, çocuğunuzla aranızdaki konuşma bir monologa dönüşecektir ve bunun karşılığında ergen hiç konuşmayacaktır.
  • Ders vermekten kaçının. “Ben senin yaşındayken…”, “Bizim zamanımızda böyle davranışlar…”, “Eskiden her şey çok zordu” gibi cümleler, sizin çocuğunuzla olan iletişiminizi kesintiye uğratır. Çünkü çocuğunuz bu tarz cümleleri, “Annem/Babam bana yine nutuk çekiyor” şeklinde algılar. Bu cümlelerin yerine, onlara neye kızdığınızı ve ne hissettiğinizi söyleyin. “……….. yaptığında kızıyorum” veya “………..yı bir daha yapmazsan sevinirim” gibi cümleler idealdir.
  • Disiplin verirken, çocuğunuzun hem yetenek ve niteliklerinden, hem de sorumluluklarından söz edin. Güzel, olumlu cümlelerle ve ergenin olumlu özelliklerini vurgulayarak söze başlamak, ergenin sizi dinlemesini artırır. Örneğin, “Sen ne kadar bencil bir çocuksun, kendinden başkasını düşünmüyorsun, kardeşine böyle davrandığın için kendinden utanmalısın!” demek yerine, “Sen özenli ve karşısındaki kişinin düşüncelerine önem veren bir gençsin. Buna rağmen kardeşine böyle davranman beni şaşırttı ve üzdü. Bu davranışlarını telafi edeceğine inanıyorum.” demek daha doğrudur. Ergenin kusurları olduğu gibi, mutlaka övülecek özellikleri de vardır. Bu olumlu özelliklerin annesi, babası ve yakın çevresi tarafından fark edildiğini görmek ise, ergeni gururlandırır ve olumlu davranışlarını sürdürmesini sağlar.
  • Ergenin söyledikleri ile davranışları arasındaki farkı fark edin. Ergenler bazen radikal fikirlere sahip olabilir ve bu fikirlerini açıkça ifade ederek ebeveynlerini isyan ettirebilirler. Onların bu fikirlerini telaşla ve panikle karşılar, ani tepkiler verir, bu fikirlerini sert bir tutumla eleştirir ya da küçümserseniz, aranıza kocaman bir iletişim engeli girmiş olur. Burada önemli olan, ergenin düşüncelerinden çok, ergenin davranışlarıdır. Yani bu düşünceleri davranışa dönüşüyor mu dönüşmüyor mu, önemli olan budur. Çocuğun sergilediği davranışları ile ileri sürdüğü fikirleri her zaman aynı olmayabilir.
  • Çocuğunuzun size olan güvenine saygı gösterin. Çocuğunuzun size söylediklerine değer vermeniz ve onu anlamaya çalışmanız, onun anlattıkları ile alay etmemeniz, çocuğunuzun size güven duyması için çok önemlidir. İletişimin temelinde güven duygusunun olması, pek çok olumlu duyguyu ve davranışı da beraberinde getirir.

Kardeş Kıskançlığı

Birden fazla çocuğa sahipsiniz. Çocuğunuzun her isteğini yerine getirmeye çalıştığınız halde “Kardeşimi benden daha çok seviyorsun, benim hiçbir isteğimi yerine getirmiyorsun.”  gibi  suçlamalara çok sık maruz kalıyorsunuz. O önceden kendi kendine yediği yemeği artık sizin yedirmenizi, onunla daha fazla ilgilenmenizi istiyor. Çocuğunuzun kardeşini kıskandığını ve kıskançlığını bu şekilde ortaya koyduğunu anlıyor; fakat kardeşler arası kıskançlık problemlerine neyin sebep olduğunu ve bu problemin önüne nasıl geçeceğinizi bilmiyorsunuz.

Aslında çocuklar bir kardeşlerinin olmasını isterler, ancak kardeş doğumu ile de yoğun bir kıskançlık yaşamaya ve anne-babaları zorlamaya başlarlar. Önceleri sürekli kardeş isteyen bir çocuğun bu isteği gerçekleştikten sonra neden kardeşini kıskandığı, hatta ona düşman gibi davrandığını anlamak oldukça zordur. Oysa bu çocukların süreklilik göstermeyen, değişken olan isteklerini yansıtan, dolayısıyla onların doğasıyla ilgili ipucu veren bir özellikleridir. Bu nedenle çocuk için diğer önemli kararlarda olduğu gibi kardeş isteğinin gerekliliğine de anne ve babanın karar vermesi gerekmektedir. Annenin beden ve ruh sağlığı, ailenin ekonomik gücü, doğacak çocuğun bakımına ilişkin sorumlulukların paylaşılması bu kararı belirleyecektir.

KISKANÇLIK KÖTÜ BİR DUYGU MUDUR?

Annelerin genelde “Birbirlerinden nefret ediyorlar, ne yapacağımı şaşırdım.” Dediklerine şahit oluyoruz.  Bu sözün altında şu yatıyor : “Kardeşler arasındaki kıskançlığın normal olduğunu biliyorum ama ben ne yapacağımı bilmiyorum.”

Kardeşler arasında rekabet olması, bir ödül için birbirleriyle yarışmaları demektir. Burada ödül, anne ve babanın ilgisi ve sevgisidir.  Sevgi, yorgunluk, başarı, güven, kızgınlık gibi kıskançlık duygusu da çok normal bir duygudur.  Çocuğun hatta yetişkinlerin bile bu duyguyu hissetmelerinde bir yanlış yoktur.

YANLIŞ NEREDE? YANLIŞ OLAN NEDİR?

Konumuz olan kıskançlık duygusu insanın gelişmesi için gereklidir. Bizden üstün olan insanları kıskanarak onların seviyesine yetişmek için var gücümüzle çalışırız. Çocuk için de durum aynıdır. Daha önce kendisine ait olan anne ve baba sevgisinin kardeşe yöneldiğini zanneder. Kıskandığı kardeşinden daha üstün olmaya gayret eder, böylece anne-babanın kardeşe yönelen sevgi ve takdirini tekrar kendi tarafına çekmeye çalışır.  Eğer çocuğun kıskançlık duygusunu ifade etmeye izin vermez, kınama ve ayıplama yoluna gidersek kendisini suçlu hissetmesine yol açmış oluruz. Bu durumda çocuk, “kıskanma kötü bir duygu ise, ben kötü bir çocuğum; çünkü kardeşimi kıskanıyorum.”   şeklinde bir kanaat geliştirecektir. Kendisini kötü hisseden bir çocuk, kardeşini iyi davranmayı düşünmeyecek, ona karşı düşmanca duygular besleyecektir.

Kardeş kıskançlığı doğal bir duygudur. Olumsuz duygular anlayışla karşılanmalı ve bu duyguları belirtmesi yüreklendirilmelidir.

KARDEŞLER KISKANIR MI?

Her kardeş birbirini kıskanmaz. Diğer taraftan kardeşler arasında anne-babanın boş zamanı ve ilgisinin paylaşımı konusunda çekişmeler çıkabilir. Bu çekişme birbirlerini hırpalama, zarar verici ve yok edici davranışlarda bulunma boyutuna varırsa, buna “kıskançlık” demek daha uygun olur. Burada kıskançlığın tümden kötü ya da yanlış bir duygu olduğu izlenimi kesinlikle doğmamalıdır.

PEKİ KARDEŞİNİ KISKANMAYAN ÇOCUK VAR MIDIR?

Kardeşini kıskanmayan çocuk yoktur. Eğer bu gerçekliği bilirsek, kardeş kıskançlığını önlemek için göstereceğimiz tüm çabaların boşa gideceğini ve kıskançlığı körüklemekten başka bir işe yaramayacağını da anlamış oluruz. Annenin hamile olduğunu fark ettiği veya bir kardeşinin doğacağını duyduğu andan itibaren çocuğun içinde kıskançlık tohumları filizlenmeye başlar. Doğum yaklaştıkça annenin yükü artar, yorgunluk ve halsizlik belirtileri baş gösterir. Çocuğunu kucağına alamaz, eskisi kadar ona zaman ayıramaz. Bebek için iç çamaşırı, kundak, elbise ve yatak takımı gibi ihtiyaçlar satın almakta, hazırlıklar devam etmektedir. Bütün bu gelişmeler ve kendine gösterilen ilginin azalması çocuğu derinden sarsar. Kafası sormaya korktuğu sorularla ve şüphelerle doğar. Annesinin sevgisini denemek için olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaşır, mızmızlanır, ağlar. Bu sınamalar karşısında anne memnuniyetsizlik  gösterdikçe çocuğun huzursuzluğu artar.  Asıl fırtına ise, anne kucağında bir bebekle dönünce kopar. Bazı anne-babalar çocuğun doğacak kardeşine karşı kıskançlığını en aza indirmek için aşırı bir ilgi ve sevgi gösterisine girer.  “Sen her zaman bizim biricik çocuğumuz olarak kalacaksın, sana olan sevgimiz hiçbir zaman azalmayacak” derler. Yeni hediyeler alırlar, ayrı odada yatıyor ise kendi yatak odalarına alır, aralarında yatırırlar.  Bütün bu çabalara gerek yoktur, çünkü bunlar çocuğun şüphelerini artırır.

KARDEŞLER ARASINDAKİ YAŞ FARKININ KISKANÇLIĞA ETKİSİ VAR MIDIR?

Kıskançlık derecesinde rol oynayan bir başka etken de kardeşler arasındaki yaş farkıdır.  Yaş farkı az olan kardeşlerde kıskançlığın görülme sıklığı, yaş farkı fazla olanlara oranla biraz daha yüksektir.

Dışarıdan insanlar ve akrabalar da bazı olumsuz düşüncelerin doğmasına neden olabilirler. Kendisinden büyük bir kız kardeşi olan çocuğa saçlarının neden ablası gibi kıvırcık olmadığını sormak, ablaya da kardeşinin boyunun onu yakaladığını ve yakında onu geçebileceğini söylemek  hem gereksiz hem de olumsuz  etkileri olan yaklaşımlardır. Çocukların birbirleriyle rekabete girmelerini, kızgınlık duymalarını sağlayabilir.

KARDEŞLER  ARASINDAKİ SÜRTÜŞMELER  SEBEPLERİNE GÖRE ÜÇ GRUPTA TOPLANABİLİR

1-) Ana-Baba Tutumunun Yol Açacağı Gereksiz Kardeş Sürtüşmeleri (Anne-Babanın Tutumu Kardeş Sürtüşmelerini Artırır Mı?)

Anne-babanın kişisel özellikleri ve aralarındaki ilişkinin kardeş sürtüşmelerini azaltma ya da artırma yönünde etkisi vardır. Anne ve baba kendi önceliklerinden vazgeçmede fazla istekli değilse iki kardeş olduğunda, bu iki kardeşe verecekleri ilgi ve zamanın dozu azalır. Anne-babanın ikili ilişkisi, anne-çocuk ve baba-çocuk ilişkisi ile eşit oranda tutulduğu taktirde ilginin bölünmesi durumuyla karşı karşıya kalırız ki bu da bazen tarafların hiçbirinin aldığı ilgiden memnun kalmayıp daha fazlasını talep etmesi ile sonuçlanabilir.  Birinci çocuk, anneden ikinci çocuk kadar ilgi istemeye başlayabilir. Bu arada baba da anneden yeterli ilgi almadığını, ihmal edildiğini düşünmeye başlarsa, bir de bu anne bir süre sonra işine dönmek zorunda olan, çalışan bir anneyse baskı hissetmesi normaldir. Zaten bu tip kardeş çatışması durumlarında en çok zarara uğrayanlar genelde annelerdir. Eğer anne ve babada çocuklara daha fazla yönelme durumu varsa, bazen geçici olarak çocukların sorumluluklarının bölüşülmesi (örneğin anne küçük çocuğun zorunlu ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, baba da büyük çocuğa ilgi gösterebilir.) sorunu hafifletebilir.

2-) Çocukların Bireysel Özellikleri, Karakter ve Yapı Özelliklerinin Yol Açabileceği Kardeş Çekişmeleri

3 yaşındaki bir çocuğa gösterilmesi gereken ilgiyle, 13 yaşındaki çocuğun ihtiyaç duyduğu ilgi eşit değildir. Dolayısıyla çocuklarımıza gösterilmesi gereken ilgi bir eşitlik ölçüsüyle değil de, denklik ölçüsüyle değerlendirilmelidir. Çocuklarının bireysel özelliklerini, ihtiyaçlarını iyi görebilen ve değerlendirebilen anne-babalar, kardeşler arasındaki çekişmelerin çatışmaya dönüşmesini de engelleyebilirler.  Anne ve babanın çocuklarının her birinin neye ne kadar ihtiyacı olduğunu iyi anlaması ve ikisine de ihtiyaçlarının miktarı doğrultusunda yaklaşması çatışmayı azaltır ya da engeller.

3-) Psikolojik Olmayan Diğer Faktörlerin (yaş farkı, cinsiyet farkı gibi) Yol Açacağı Sürtüşmeler

Birbirine çok yakın aralarla doğmuş olan iki kardeşin çatışma ihtimali, uzun aralarla doğmuş olanlara göre daha yüksektir. Bunun sebebi her iki çocuğun da ihtiyaçlarının yoğunluğunun birbirine yakın olmasıdır. Kardeşler arası çekişmelerin fazla yaşanmaması için ideal olan hamilelikler arasında 2-3 yıllık bir süre bırakılmasıdır.

İki çocuğun aynı veya farklı cinsten olması yaş gruplarına göre önem arzeder. Küçük yaşlarda kardeşlerin farklı cinsiyette olması önemli bir unsur değilken, bebeklikten çıktıkça ve yaş büyüdükçe bu cinsiyet farklılığı önem kazanır. Aynı cinsiyetten olan çocuklar arasında rekabetin daha fazla olacağı görüşü yaygın olsa da, farklı cinsiyetler arasında çatışmanın daha fazla olduğu yolunda sonuçlar vardır.

Kardeşler arasındaki yaş farkının 5-7’ yi aşması da kuşak farklılığına neden olabilir. Bu sefer de çatışmadan ziyade ezme ve yönetme ilişkisi işin içine girer.

ÇOCUKLAR NEDEN KISKANIRLAR?

  • Doğal bir duygu olan kıskançlık, sevilen kişinin bir başkasıyla paylaşılamamasından ve temelde güvensizlikten kaynaklanır. O ana kadar kendine yöneltilen  ilgi ve dikkatin kardeşine yöneltilmesinde doğan rahatsızlık en temel nedendir. Kardeşin doğmasıyla birlikte ona ayrılan zamanın azalması çocukta, bebeğe karşı gibi görünen ama aslında ana babaya karşı olan kızgınlık, kırgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuk kendini terk edilmiş, güvensiz ve desteksiz hissetmeye başlar.
  • Kardeşler arası kıskançlığın derecesi, yeni bir çocuğun doğumuyla anne babanın tutumunda olan değişikliklere, büyük çocukla ebeveyn arasında yerleşmiş olan ilişkiye ve çocuğun bebeğe olumsuz bir etkide bulunmasına göz yumma hoşgörüsüne bağlıdır.
  • Kıskançlık derecesinde rol oynayan bir başka etken de kardeşler arasındaki yaş farkıdır. Yaş farkı az olan kardeşlerde kıskançlığın görülme sıklığı, yaş farkı fazla olanlara oranla biraz daha yüksektir.
  • Dışarıdan insanlarla, akrabalar da bazı olumsuz düşüncelerin doğmasına neden olabilirler. Kendisinden büyük bir kız kardeşi olan çocuğa saçlarının neden ablası gibi kıvırcık olmadığını sormak, ablaya da kardeşinin boyunun onu yakaladığını ve yakında onu geçebileceğini söylemek hem gereksiz hem de olumsuz etkileri olan yaklaşımlardır. Çocukların birbirleriyle rekabete girmelerini,  kızgınlık duymalarını sağlayabilir.
  • Cinsiyete göre de bazı farklılıklar yaşanabilir; çocuk kız ve doğan kardeş erkek ise, ana-babanın kendi cinsiyetinden hoşnut olmadığını düşünebilir. Ailelerin cinsiyete ilişkin tercihi varsa ve bunu yansıtıyorlarsa, cinsiyete göre kıskançlık yaşanması kaçınılmaz hale gelir.
  • Bazı çocuklar mizaçlarından dolayı daha kıskançtırlar.

ÇOCUKLAR KARDEŞLERİNİ KISKANDIKLARINDA NASIL DAVRANIRLAR?

  • Kardeş kıskançlığı; kendine acıma, üzüntü, küçük düşme korkusu, can sıkıntısı, öfke, nefret ve intikam alma düşüncelerinin yanı sıra sevgi, koruma ve yakınlık hissetme isteği gibi karışık duyguların bir bileşiminden oluşmaktadır. Bu duyguların en etkili olanları öfke, kendine acıma ve üzüntü duygularıdır.
  • Çocuk o güne kadar evde kendisi ilgi ve sevgi odağıyken birden ikinci plana itilmiş gibidir. Artık anne babasının ve diğer yakınlarının sevgi ve ilgisini kardeşiyle paylaşmak durumundadır. Sevilmediği düşüncesiyle anneden tamamen uzaklaşır; içe kapanır, yemek yememeye ve zayıflamaya başlayabilir, sessizleşebilir.
  • Kabus gördüklerini, çişlerinin geldiğini bahane ederek ilgiyi kendi üzerlerine çekmeye çalışırlar. Altını ıslatma, parmak emme, bebeksi konuşma gibi davranışlarla önceki gelişim evresine gerileme görülebilir. Anne babasından daha önce istemediği şeyleri isteyebilir. “Benim de altımı bağlayın, ayağınızda sallayın, bana annem yedirsin…” gibi
  • Hem gün içinde hem de geceleri aşırı sinirli olurlar. Huzursuz bir görünümleri vardır, sakinleşmekte zorlanır ve kimi zaman çevrelerindeki insanlara öfkeli davranabilirler. Kendilerine ya da eşyalarına yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilirler. Çevrelerindeki insanlara vurarak, tekme atarak hırsını ve öfkesini boşaltmaya çalışabilir.
  • Uyku düzeni bozulabilir. Uyku saatlerine itiraz edebilir.  Anne ve babayla uyumak isteyebilir.
  • Evden ayrılmayı reddetmekle birlikte (Örneğin; okula gitmek istememe); fiziksel bir rahatsızlığı olmadığı halde  baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler, huzursuzluk, isteksizlik ve diğer stres belirtileri  sık sık gözlenebilir.
  • Yeni bir kardeşin doğumu çocukta ilgi ve koruyuculuk, sıkıntı ve kıskançlık gibi çelişkili duygular yaşanmasına neden olur. Artık eskisi kadar sevilmeyeceği korkusu daha anne hamileyken başlayabilir. Son aylarda annenin yorgun, isteksiz ve yeni gelecek kardeşin hazırlıkları ile uğraşıyor olması çocuğun huysuzlaşıp, anneden ayrılmak istememesine neden olabilir.
  • Çocuk sık sık kardeşine olan öfkesini dile getirebilir. Bazı çocuklar kıskançlık duygularını açıkça ortaya koyarak kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma, “Ondan nefret ediyorum.”  deme gibi davranışlar gösterirken bazıları da bu duygularını bastırır ve aşırı sevgi gösterirler. Bu davranışın altında çoğu zaman ana-babanın sevgisini kaybetme, tepki gösterme korkusu yatar.
  • Yeni doğan kardeşinin canını yakabilir ve zarar verebilir. Isırmak, çimdiklemek, itmek, kucağından düşürmek… gibi.
  • Annesinin yeni doğan bebekle ilgilenmesini engellemek için elinden geleni yapabilir.
  • Çocuk eve yeni gelen kardeşiyle hiç ilgilenmeyebilir. Sanki evde hiç kardeşi yokmuş gibi davranabilir.
  • Anne babaya sık sık onu sevip sevmediklerini sorma ve sevgilerinden bir türlü emin olmama yaşanabilir. Anne ve babasına “Artık beni sevmiyorsunuz, onu daha çok seviyorsunuz.” gibi isyanlarda  bulunabilir.
  • Çocuk büyüdükçe kardeşiyle alay etmek, onunla oyun oynamamak, oyuncaklarını paylaşmamak, her fırsatta kavga çıkarmak, yalana başvurmak gibi davranışlarla da kıskançlığını gösterebilir.

Çocuğunuzda gördüğünüz bu davranışlar aslında kardeşine zarar verme isteği değildir. Sadece içinde hissettiği kardeş kıskançlığıyla baş etme çabasıdır. Bu çaba içindeki çocuğa anne ve babanın olumlu yaklaşımı, kardeş kıskançlığının etkilerini azaltmada çok önemlidir.

ANNE BABA OLARAK NELER YAPABİLİRSİNİZ?

İLK ÇOCUĞU YENİ BİR KARDEŞİ OLACAĞI FİKRİNE ALIŞTIRMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

* “Senin çocuk olduğunu unutmayacağız.” garantisini davranışlarımızla vermemiz faydalı olur. Kardeşi doğmadan önce ona anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, evdeki ortamın her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, örneğin eve sık sık misafirlerin gelip gideceği, annenin hem yorgun hem de bebekle daha çok vakit geçirmek zorunda kalacağı, çünkü küçük bir bebeğin gereksinimleri olduğu ama aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Böylece çocuk psikolojik olarak daha hazırlıklı olacaktır.

* Öncelikle rahat olmaya gayret edin. Çocuklar etraflarındaki yetişkinlerin davranışlarından etkilenirler. Büyük çocuğunuzun kardeşine nasıl tepki göstereceği konusunda endişeliyseniz çocuğunuz da gergin olacaktır.

  • Çocuğa somutlaştıramayacağı şeyler söylemeyin. “Sakın endişelenme, seni de bebek kadar seveceğiz.” cümlesi iyi niyetli olsa da çocuğun anne babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.
  • Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz.
  • Anne-babanın aralarında işbölümü yapması, anne yeni bebekle ilgilenirken, babanın diğer çocukla ilgilenmesi, çocuğun kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesini sağlar.
  • Anne baba, çocuğa “Kardeşin doğdu ama senin dünyanda değişen bir şey yok. Sana olan sevgimizde bir azalma yok.” mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da iletmelidir. Bu da ancak çocuğa zaman ayırmaya devam ederek, onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluk vererek olur.
  • Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir.
  • Yeni doğan bebeğe aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, var olan sevgiyi ilk andan itibaren paylaştırabilmeyi hedeflemek daha doğru olacaktır. Bebeğe sevgi gösterdikten hemen sonra  panik içinde çocuğa da aynı şeyi yapmaya çalışmak, doğallığın kaybolmasına neden olacaktır.

FAKAT BİZLERİN DIŞINDA OLAN YANİ DIŞARIDAN İNSANLAR VAR. BU İNSANLARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİLERİ OLABİLİYOR. NELER YAPMALIYIZ?

* En iyi niyetli misafirler bile sadece bebekle ilgilenip büyük çocuğu unutma eğilimi içindedirler. Yakınların yalnızca bebekle ilgilenmemelerini, büyük çocuğa da alışık olduğu tarzda ilgi ve sevgi  göstermelerini söylemek, “Kardeşin doğunca senin pabucun dama atıldı” gibi sözler söylememeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır. Eve yeni bebeği görmek üzere konuklar geldiği zamanlarda, büyük kardeşle özellikle ilgilenin. Bebeğe getirilen hediyeleri onun açmasına, konuklara bebek odasını gezdirmesine izin verin.

  • Bebek için söylenen “Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor. Oysa ben seni daha çok seviyorum.”  gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, çocuğun size olan güvenini zedeleyecektir.
  • Bebeğe sürekli “bebek” demek yerine doğrudan adını söylemeye başlamak canlı bir varlık olduğunu anımsatacaktır.
  • Bebeğe “benim” değil “bizim” diye hitap etmek çok yerinde olur.
  • “Sessiz ol, kardeşin uyuyor!” gibi sözlerle çocuğun yaşantısını bebeğe göre ayarlamak kıskançlığı tırmandıracaktır.
  • Aşırı kaygı içeren tavırlarla çocuğu bebekten uzaklaştırmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır.
  • Kıskanmasın diye çocuğa aşırı hoşgörü göstermek durumu kötüleştirecektir. Örneğin; önceden yalnız yatan çocuğun, anne babasıyla yatmasına izin verilmemelidir. Çocuğa kıskanmasın diye gösterilen aşırı ilgi, bu sefer de kardeşinin onu kıskanmasına neden olabilir.
  • Bebeğe zarar vermesine izin verilmeyeceği kesin bir dille anlatılmalıdır.
  • Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil; bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca tepki verip, sinirlenmeden ( yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir ) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. ( Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar ).

BEBEKLE  İLGİLİ   İŞLERDE  DİĞER ÇOCUKTAN YARDIM İSTEMEK DOĞRU MUDUR?

* Bebekle ilgili işlerde çocuktan yardım istenebilir.  Örneğin, bebeğe isim seçme, biberonunun soğutulması, oyuncak ya da  giysi seçimi, bebek odasının düzenlenmesi  gibi konularda  büyük çocuğun katılımı sağlanabilir.  İlgi göstermiyorsa yardımcınız olmaya zorlamayın; yarım ederse mutlu olacağınızı söyleyin  ama ısrar etmeyin. Fazla sorumluluk yüklemeyin, uzun süre ikisini yalnız bırakmayın. Kardeşinin giyebileceği, ona küçük gelen giysileri ve oynayabileceği oyuncakları beraber ayırmak işe yarayabilir, fakat vermek istemediği şeyler konusunda zorlanmamalıdır. Kendisine ait sevdiği bir şeyin kardeşine verilmesi çocuğu üzebilir ve kıskançlığını arttırabilir.

  • Kardeşe yönelik olumsuz duyguları reddedip önemsememek yerine, onları kabul edip tanımaya çalışın; “Bebeğe bu kadar zaman ayırmam pek hoşuna gitmiyor.”  diyerek  duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.
  • Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçının. Ancak çocuğun da bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği çocuğa anlatılabilir.
  • Kardeşiyle ilgili karışık duyguları olan çocukların konu edildiği öyküler anlatmak, anne ya da babanın kendi kardeşiyle ilgili ilk hislerini paylaşması, çocuğun duygularını anlaması ve ifade etmesinde fayda sağlayabilir.
  • Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylenmemeli, “Sen artık ablasın!” diyerek, yaşının üzerinde olgunluk bekleyip onun da hala çocuk olduğu unutulmamalıdır.
  • Bebeğin gelişiyle birlikte 4-5 yaşlarındaki çocuğu anaokuluna göndermek doğru değildir. Bu durum kardeş kıskançlığını körüklediği gibi çocukta okul sendromunun gelişmesine ve çocuğun içine kapanık ya da saldırgan olmasına yol açabilir.
  • Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.
  • Anne-baba mümkün olan her fırsatta çocukla birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hala güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.

ÇOCUKLAR KAVGA ETTİĞİ ZAMAN NELER YAPMALIYIZ?

* Birbirlerine ya da çevrelerine zarar vermedikçe, çocuklarınızın kavgalarına karışmayın. Durum çıkmaza girerse, öncelikle çocuklarınızın öfkesini  kabul edin.

* Çocuklarınızı dikkatle dinleyin ve onlara geri bildirim verin.  Onların sorunlarını çözebileceklerine emin olduğunuzu, onlara güvendiğinizi söyleyip odadan ayrılın. Kendi başlarına bir çözüm bulamazlarsa, bulmalarına yardım edin. Eğer birbirlerini incitiyorlarsa, “çok öfkeli olduğunuz belli” diyerek onları ayrı odalara yönlendirip, bu konuyu daha sonra konuşabileceğinizi söyleyebilirsiniz.

* Diğer bir yanlış yaklaşım tarzı “Neden kavga ediyorsunuz?” sorusudur. Bu yapılan hatanın haklı sebepleri varsa tekrar edilebileceğini söylemek olur.

* Dikkatinizi hemen, sorun yaratan çocuğa yöneltmek yerine, zarar gören çocukla ilgilenmek, kardeşi “mağdur, ezilen” olarak nitelendirmemek gerekir.

“Kim başlattı?” sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirlerini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit derecede katlanmaları sağlanmalıdır.

* Kimi anne babalar  kavgada haksız tarafı bulmak ve adil davranmak için mahkeme kurar. “Önce sen anlat bakalım, kavga nasıl başladı?” Daha biri anlatmaya başlar başlamaz  diğeri lafa karışarak savunmaya geçer, derken bir ağız dalaşı sürer gider. Baba veya anne de kızarak her ikisine birden ceza verir.  Tabi bu da çözüm getirmez, çünkü bir taraf hak etmediği halde ceza alarak haksızlığa uğramıştır. Çocukların aralarındaki hakem olmayın. Çocuklar, anne-babalarının kavgalarına karışmasında onların diğer tarafı tuttuklarını düşünürler. Bu da rekabetin artmasından başka işe yaramaz. Kavgayı kimin başlattığıyla ilgilenmeyin. Bunu öğrenmeye çalışmak çocukların birbirlerini suçlamasına yol açar. Kim başlatırsa başlatsın sonuçlarına birlikte katlanmaları gerektiğini  hatırlatın.

* Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Anne-babalar çocukların tartışmalarına katıldıkları zaman çocukların her biri ana babasının diğerinin tarafını tuttuğunu düşünür. Büyük kardeş ana babanın koruyucu desteğini sağlayabilen küçük kardeşe kızgınlık duymaya başlar. Ana baba ne kadar tarafsız olmaya çalışsa da işe yaramaz.

* Anne babalar genellikle  küçüğü korumak, büyükten anlayış göstermesini istemek gibi yanlış bir yaklaşımda bulunurlar.  Küçük de bunu kullanarak en ufak bir anlaşmazlıkta basar çığlığı : “Anne ağabeyim (ablam) bana vurdu!” Anne de büyüğe bağırır : “Sana kaç defa kardeşine vurma dedim. Büyüksün biraz anlayış göster!” Genellikle küçük çocuk büyükle yarış halindedir, onun buyruğu altına girmek istemez. Büyüğe güç  yetiremediğinde  ezilmişlik rolü oynayarak anne veya babayı yardıma çağırır. Destek bulduğu zaman kavgayı kızıştırmaktan geri durmaz. Çocuklar çok ileri gitmediği müddetçe kardeş kavgalarına karışmamalıdır. Anne ve babanın arka çıkmadığını gören haksız taraf  diğeri ile anlaşma yoluna gider.

* Bu nedenle kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde  onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.

* Çocukların kavga etmelerine mümkün olduğunca izin verilmemelidir. Çünkü çocuklar kavga ettikçe deneyim kazanırlar. Kavga ettiklerinde de seçenekler sunulabilir ya da iyi geçinme kuralları koyulabilir. Böylece kavga ettikleri ve iyi geçindikleri zaman sonucun ne olacağını bilirler. ( “İyi geçinirseniz ev kuralları dahilinde istediğinizi yapabilirsiniz. Kavgayı kim başlatırsa başlatsın önemli değil. Ya iyi geçineceksiniz ya da lunaparka gitmeyeceksiniz.” gibi… )

ÖVGÜ ETKİLİ MİDİR?

* Olumlu davranışlara odaklanmak çok önemli. Özellikle çocuğun yaşı büyüdükçe, yaptığı olumlu davranışları kanıksar, “zaten sorumluluğu yapmak zorunda artık” diye düşünerek olumlu geribildirim vermeyiz. Bu yüzden çocuğumuza övgü kullanmazken, sürekli azarlıyor, eleştiriyor, yargılıyor konumunda oluruz.  Çocukların yaptıkları olumlu davranışlara dikkat edip, onları öne çıkarmalıyız. Övgü alan davranışların sayısı artarken, olumsuz davranış sayısı azalacaktır. Övgü en etkili kozdur. Kavga ettikleri zamanlarda duymazlıktan gelmek, iyi geçindikleri zamanlarda da övgü ile “iyi geçindiğiniz için teşekkür ederim” veya “ne kadar iyi anlaşıyorsunuz” gibi cümleler söyleyin. Bu durumda iyi geçinme konusunda yüreklendirilmiş

* Çocuklara “Kavga etmeyin!” demek çok etkili değildir. Bunun yerine çocuklar iyi geçinme konusunda yüreklendirilmelidir. “Ne kadar iyi anlaşıyorsunuz!” gibi cümleler çocuğu yüreklendirir.

* Çocuklarınızı iyi geçinme konusunda yüreklendirin ve paylaşmayı öğrenmesine yardımcı olun. Çocuğun daha küçükken paylaşmayı öğrenmeye başlaması kardeşi olduğunda çok fazla bocalamasını engelleyecek, paylaşamamaktan doğan çatışmaları azaltacaktır.

* Kardeşler arasındaki kıskançlık ve geçimsizlik ne kadar yoğun olursa olsun, ayrı kaldıklarında birbirlerini çok özlerler. Bu durum, ilişkilerinin bazen çok bozuk olduğunu düşünseniz de aslında birbirlerini çok sevdiklerini açıklar.

ÇOCUKLARA  HERŞEYİ EŞİT OLARAK VEREMEYEBİLİRİZ. BU DURUM DA SORUN ÇIKMASINA NEDEN OLABİLİYOR. NELER YAPMALIYIZ?

* Sevginizin eşit olduğunu göstermek yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.

* Eşit zaman ayırmaya çalışmak yerine, her çocuğa kendi gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Bebeğin henüz kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar küçük olduğu, dolayısıyla daha çok ilgiye ihtiyacı olduğu belirtilmelidir.

* Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. Örneğin; üç kardeşten ortanca çocuğun  “Ahmetler’ e kardeşim gidiyor, ama ben gidemiyorum, bu adil değil!” şeklinde gösterdiği tepkiye “Kız kardeşinle geçimsizliği sürdürdüğün ve ona  vurduğun için Ahmetler’ e sadece abin gidebilir.”  biçiminde bir yaklaşım uygun olabilir.

* Hediye olsun, kucaklama olsun, çocuklarımıza vereceğimiz şeyin eşitlik açısından değerlendirilmesi gerekmez. Sadece Ece’ ye ayakları büyüdü, yeni spor ayakkabısı alınıyor diye;  Ebru’ ya da yeni bir çift alınması gerekmez. Bu tip durumlar kısa vadede kardeşler arası çekişmeleri hafifletiyor görünse de, rekabet ve karşılaştırmaların şiddetlenmesine ve artmasına yol açar. Her çocuğun  o anki gereksinimlerine göre hareket edin ve hediyeleri çocuğun kardeşine ne alındığına göre değil, özel ilgi alanlarına göre seçin.

* Her çocuğunuzla  yalnız olarak ilgilenebileceğiniz zamanlar ayarlayın. Çocuklar dikkatiniz için her zaman rekabet etmek zorunda kalmazlarsa, kendilerini başka şeyler için de rekabet etmek zorunda hissetmezler. Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Yeni gelen kardeşle birlikte önceden gerçekleşen oyun parkına gitme, akşam yemeğinden sonra hikaye okuma gibi etkinlikler birden bire son bulmamalıdır. Bu sayede çocuk statü kaybına  uğramadığını fark ederek özgüvenini yitirmeyecektir.

* Daha büyük olan çocuğun özel yaşamını koruyun. Her aile bireyinin bazı zamanlarda yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Küçük kardeşinin uyuduğu veya siz ya da bir aile bireyi tarafından oyalandığı bir sırada, daha büyük olan çocuğun her gün belirli bir süre yalnız başına vakit geçirebilmesi, onu daha anlayışlı yapar.

* Daha büyük olan çocuğun eşyalarını koruyun. Güvene ihtiyacı vardır.  Hem onun, hem de küçük kardeşin iyiliği için eşyaları küçüğün ulaşamayacağı yerlere koyun. Küçük çocuk büyüğün oyuncaklarını aldığında ona çıkışmayın, ancak büyük kardeşin oyuncakları ile  onun izni olmadan oynanmayacağını açıklayın. Bu mesaj büyük bir olasılıkla etkisini hemen göstermeyeceği için her seferinde uzaklaştırmanız gerekecektir.

* Sakin bir zamanlarında iyi geçinme kurallarını öğretin.

* Çocuklarınızın her birinin yaşına uygun etkinlikler ve oyunlar bulmasına yardımcı olun. Böylece oyuna ayak uyduramayan  çocuğun diğerlerini kıskanmasına ve oyunu engellemesini önlemiş olursunuz. Çocuğu kabiliyetlerini sergileyebileceği alanlara yönelterek, sosyal aktivitelere katılmasına yardımcı olarak ilgisini kardeşinin üzerinden çekmesini sağlayabilirsiniz. Bunlar onu ev ortamından kardeşinden uzaklaştırmak değildir. Çocuğu sadece yaşına uygun, yapabileceği aktivitelere yönlendirip, ona cesaret vermek, başarısı sonucunda ödüllendirmek onun ilgisini başka yönlere çekmesine yardımcı olacak, onu mutlu edecek, böylece kardeş kıskançlığının şiddetini azaltacaktır.

* Çocuklarınızı hiçbir konuda birbiriyle kıyaslamayın. Çocuklarımızın doğru şekilde davranmalarını sağlamak amacıyla “Kardeşin ne kadar uslu, sen neden öyle değilsin” demek, sadece aralarında bir ayrışmaya, rekabete ve belki de düşmanlığa bile yol açar.

KİMSE MÜKEMMEL DEĞİLDİR!

Mükemmel bir anne-baba olmaya çalışmayın. Mükemmel insan olmadığı gibi, mükemmel bir anne baba da yoktur. Mükemmel olmaya çalışan insan, yaptığı iyi şeylerden çok, yaptığı hataları görme ve bunlardan pişmanlık duyma eğilimindedir. Çocuğuna kızgınlıkla cevap veren ve sonra pişman olan çok anne baba vardır. Biraz önce ceza verdiği çocuğunu yanına çağırarak sever, bağrına basar. Bu ikilem karşısında kalan çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez.

Çocukken sık sık kavga etmek, çocukların ilerideki dostluklarını tehlikeye düşürmez. Kavga eden kardeşlerin iyi arkadaşlar olarak büyümeleri şansı , çocukluğunda barış içinde yaşamış çocuklar kadar yüksektir. Zamanla anlaşmazlıklarını sözlü olarak çözmeyi öğrendiklerinde, bu şans daha da artar.

Çocuklarınızın hem kendilerine hem de yaşadıkları topluma faydalı birer insan olmasını istiyorsanız, onların her türlü  duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine; sadece entelektüel zekalarını değil, duygusal ve ruhsal zekalarını da geliştirmelerine izin vermeniz gerekiyor.

Her şeyden önemlisi çocukların anne ve babalarıyla sağlıklı ve pozitif bir iletişim kurmalarıdır. Anne baba olarak yapılması gereken, çocuğa kıskanç olmamayı öğretmek değil, bu duygusunu nasıl ifade edebileceğini öğretmektir. Anne babalar saygı, sevgi ve sorun çözme konularında çocuklarına örnek oldukları sürece, kardeşlik ilişkileri sağlıklı olarak gelişir.